Kitaplar Geneli

Fizik Bilimine Giriş Ders Notları



Ygs Fizik Bilimine Giriş Ders Notları Testli Anlatım 




Albert Einstein (14 Mart 1879-18 Nisan 1955), görelilik kuramını geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji dallarına önemli katkılar sağlamıştır. Kuramsal fiziğe katkılarından ve fotoelektrik etki olayı- na getirdiği açıklamadan dolayı 1921’de Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülmüştür. 20. yüz yı lın baş la rın a ge lin di ğin de si yah ci sim ışı ma sı, ışığın ya pı sı, atomun ya pı sı, elek tro man ye tik ışıma gi bi olay lar kla sik fi zik ya sa la rı ile açıkla na mıyor du. Bu olay la rı açık la mak için ya pılan ça lış ma lar, mo dern fi zik ile gö re li lik (rö la ti vi te) te ori sini ortaya çıkardı. Fizik genel anlamda klasik fizik ve modern fizik olmak üzere ikiye ayrılır. Newton, Galilei, Faraday ve Maxwell gibi bilim adamları klasik fiziğin; Max Planck, Einstein, Bohr, Rutherford gibi bilim adamları da modern fiziğin önde gelen isimlerindendir. Klasik fizik MÖ 580 yılında elektrik çekim kuvvetinin bulunmasıyla başlar. Günümüzde belirli konularda geçerliliği devam etmektedir. Modern fizik ise 1900 yılında Max Planck’ın siyah cisim ışıması sayesinde enerjinin kesikli yapıda olduğunu bulmasıyla temelleri atılmış, 1940 yıllarında ise olgunlaşmıştır.

Ygs Ders Konuları

Semavi Dinlerde Kadına Şiddet Ve Saygının Karşılaştırılması Hakkında Araştırma



Özet 

Semavi dinler arasında önemli farklar yoktur ve temelinde tüm ilahi dinler, insanın mükemmel olması ve gelişmesi yönünde ortak bir kökenden gelmektedir. Fakat tartışılmaktadır ki, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi dinlerin iki kutsal kitabı Đncil Ve Tevrat, zamanla ve yavaş yavaş hurafelerle bozuldu. Çünkü gerçeklerden uzak ve asılsız içerikler bu iki kitapta fazlasıyla bulunmaktadır. Đncil ve Tevrat kitaplarında, kadının toplumsal durumu ve rolüyle ilgili, şiddet ve saygısızlığa dayanan hurafelere rastlanmaktadır. Buna karşın Đslam dininin kutsal kitabı Kur’an da kadına saygı ve övgü vardır. Fakat Đslami görüşe göre bir kadın, saygıdeğer ve Allah’ın görevli elçisidir. Yaratılış felsefesinin de göz önünde bulundurduğu gibi, kadın, Allah’ın halefi olarak gerçek insanlığın ve mükemmelliğin derecesini daha da yükseğe taşıyacaktır. Kadın insanlığın eğiticisidir ve mükemmel çocuklar yetiştirerek bir ulusu ayakta tutar. Kadın gerçekten mükemmel ve olağanüstü bir varlıktır. O toplumun tüm kesimlerine yüksek değerler katar. Kadına değer vermeyi sadece Đslam değil, genelde Vahiy Kültürü ’de bahsetmektedir. Bu çalışmada, üç semavi din olan Đslam, Hıristiyanlık ve Yahudilikte kadının durumu ortaya konulmaktadır. Buradan hareketle, kutsal kitaplarda kadına yönelik şiddet ve saygı davranışları ele alınarak aradaki farklar ortaya çıkarılmıştır.  


Kadınların Siyasal Haklarına İlişkin Sözleşme


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 20 Aralık 1952 tarih ve 640 (VII) sayılı Kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma aÁılmıştır. Sˆzleşme VI. maddeye uygun olarak 7 Temmuz 1954 tarihinde y¸r¸rl¸ğe girmiştir. T¸rkiye Sˆzleşmeye 12 Ocak 1954 tarihinde katılmış ve 25 Mayıs 1959 tarihinde onaylamıştır. 7288 Sayılı Onay Kanunu 2 Haziran 1959 g¸n ve 10220 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Birleşmiş Milletler Antlaşmasında sˆz¸ edilmiş bulunan, erkekler ve kadınların hak eşitliği ilkesinin uygulanmasını dileyen her bireyin, doğrudan doğruya ya da serbestÁe seÁilmiş temsilcileri aracılığı ile, kendi ¸lkesinin kamu işlerinin yˆnetimine katılmak ve eşit koşullar altında, kendi ¸lkesinin kamu hizmetlerine katılmak hakkını kabul ve Birleşmiş Milletler Antlaşmasına ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi h¸k¸mlerine uygun olarak siyasal haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma yˆn¸nde erkekler ile kadınlara eşitlik tanımayı isteyen Sˆzleşmeci Taraflar, bu amaÁla, bir Sˆzleşme yapmaya karar vermiş olmakla, aşağıdaki h¸k¸mler ¸zerinde uzlaşmışlardır. Madde 1- Kadınlar, hiÁbir ayrım gˆzetilmeksizin erkeklerle eşit koşullar altında b¸t¸n seÁimlerde oy kullanmaya sahip olacaklardır. Madde 2- Kadınlar hiÁbir ayrım gˆzetilmeksizin erkeklerle eşit koşullar altında ulusal yasalarca kurulmuş ve halk tarafından seÁilen t¸m kamu organlarına seÁilme hakkına sahiptirler. Madde 3- Kadınların, hiÁbir ayrım gˆzetilmeksizin, erkeklerle eşit koşullar altında ulusal yasalar uyarınca kurulmuş b¸t¸n, kamu gˆrevlerinde yer alma ve kamu gˆrevlerini yerine getirme hakları vardır. Madde 4 1. Bu Sˆzleşme, Birleşmiş Milletler ¸yesi Devletlerin ve Genel Kurulun bu amaÁla davet edeceği ˆteki herhangi bir Devletin imzasına aÁıktır


Türk Kadınının Siyasi Hakları Ve Kazanma Süreci



ÖZET 

Kadınların erkeklerle eşit haklara kavuşması uzun bir evrim sürecinde olmuştur. 20. yüzyıla gelinceye kadar kadınların siyasal ve toplumsal hayattaki rolleri kapalı ve sınırlıdır. Kadınların, toplumun kendisine biçtiği ev hanımlığı, annelik rolleri dışında kamusal hayata girerek siyasi hakları kazanması ancak demokrasi, insan hakları, eşitlik kavramlarının gelişmesi sonucunda ve bunların doğal bir uzantısı olarak gerçekleşmiştir. OrtaAsya Türk Devletlerinde kadınlar geniş ölçüde siyasi haklara sahipti. İslamiyetin kabulü ile birlikte Türk kadını siyasi hakları kullanma açısından bazı sınırlamalara tabi oldu. Özellikle Osmanlı Devletinde Tanzimat fermanının ilanına kadar olan süreçte 


Toplumsal Cinsiyet Olgusu ve Türkiye’de Kadınlık



Bütün toplumlar, tarihi akışta kendini kurmak, sağlamak ve devam ettirmek üzere yol almıştır. Bu güzergâh toplumun doğada hazır halde bulduklarının üzerine doğal olmayan, tamamı kültürel şeyleri eklemeleriyle biçim kazanır. Tarihsel süreçte toplumsal olarak üretilmiş sayısız üründen biri de toplumsal cinsiyettir. Toplumsal cinsiyet, biyolojinin kodladığı maddi bedenlere manevi anlamlar yükleyerek onları kültürel olarak tanımlamak ve ayırmaktır. Kadın ve erkeği, kadınlık ve erkeklik denen rol ve statüler bütünüyle özdeşleştirmektir. Bu ayrım, kadının aleyhine birçok eşitsizliğin doğmasında başrolü oynamaktadır. Toplumsal cinsiyetin ürediği ve onlarca toplumsal cinsiyet uygulamasının türediği başlıca kaynak aile ve ataerkil gelenekler olmaktadır. Bu çalışmada toplumsal cinsiyete ataerkil aile, erkek egemen toplumsal düzen ve eşitsizlikler zeminlerinden yükselerek bakılmaktadır. Aynı doğrultuda kronolojik olarak Türk toplumları ve Türkiye’detoplumsal cinsiyetin, yarattığı kadınlık üzerinde nasıl hâkimiyet kurduğu güncel istatistiklerle somutlanmaktadır.  


Çağdaş Uygarlığın Mihenk Taşı: Türkiye’de Kadının Toplumsal Konumu

Özet

 Kadını toplum yaşamında erkeğe bağımlı kılan ve onu ikinci sınıf insan konumuna indiren anlayış, tarım toplumunun ve din kurumunun bir ürünüdür. Toplumların sağlıklı gelişiminin, bu süreçte kadının da erkekle birlikte rol almasını gerektirdiği gerçeğinin fark edilmesi en fazla 300 yıllık bir geçmişe dayanır. Türkiye’de ise bu temel gerçeğin ayrımına 19. yüzyıl sonlarında varılmış olmakla birlikte, kadının toplumsal statüsünün yükseltilmesine ilişkin somut adımların atılması ancak Cumhuriyet sonrasında mümkün olmuştur. Kadının toplumsal statüsünün çağdaş uygarlığın mihenk taşını oluşturduğu gerçeğinden hareket eden Atatürk, bu alanda devrim niteliğinde radikal hamleler yapmıştır. Onun bu konudaki girişimleri, ilerleyen yıllarda gelişmiş ülkelere ve uluslararası kuruluşlara örnek oluşturacak bir ileri görüşlülüğün ürünüdür. Ne var ki, Atatürk sonrası dönemde Türkiye’de kadın hakları, gerek köyden kente göç olgusunun doğurduğu sosyolojik sorunlar, gerekse iç ve dış siyasal gelişmelerin etkisine bağlı olarak artan dinselleşme nedeniyle yeniden gerilemeye başlamıştır. Türk kadını, diğer İslâm ülkelerinin kadınlarıyla karşılaştırıldığında Atatürk tarafından atılan sağlam temeller sayesinde çok ileri bir düzeydedir. Ancak kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve kadın haklarının tam anlamıyla yaşama geçirilmesi için henüz uzun ve engebeli bir yolun aşılması gerekmektedir. Aşağıdaki makale, konu ile ilgili özgün çalışma, araştırmalara ve belgelere dayanılarak Türkiye’deki kadın sorununun Atatürkçü / eleştirel bir bakış açısı ile irdelenmesi amacı ile kaleme alınmıştır. 




Evren Hakkında Bildikleriniz Yanlış Olamazmı ?



Evren Hakkında Ne Biliyoruz ?
Bildiklerimiz Doğrumu ? 

Tiglon - Mustafa Kemal ATATÜRK Belgeseli


Başarılı bir asker devrimci bir devlet adamı kendi kaderini ulusuyla birleştiren bir adam 1915'de çanakkalede inğilizlere tarihlerinin en büyük yenilğisini yaşattı. 1918 yılında 1. dünya savaşından yenilği yüzü görmeden çıkan tek osmanlı komutanıydı.

Tarih , Toplum , Siyaset Ve Kadın Olmak - Leyla Şimşek



Kadın kendini yazmalıdır. Kadınlar hakkında yazmalıdır ve yazıya kadını geri getirmelidir. Çünkü kadınlar bedenlerinden nasıl şiddetle kovuldularsa yazıdan da aynı şiddetle dışlandılar –aynı nedenlerle, aynı yasalarla ve aynı ölümcül amaçlarla. Kadının kendini metin içine koyması gerekmektedir- aynı dünyanın içine ve tarihin içine koyması gerektiği gibi. Hélène Cixious1 Günümüzde hakim ve meşru biçimler olarak benimsenen kapitalist bir üretim tarzı, liberal bir yaşam biçimi ve ataerkil bir toplum/kültür yapısı, tarihsel süreçler oldukları adeta inkâr edilerek ve yerlerine kolay kolay yeni bir şeyin konamayacağı düşüncesiyle olduğu gibi kabul edilmektedir. Rekabetin insanın ‘doğası’nda olduğu, para ekonomisinin vazgeçilmezliği, her koyunun kendi bacağından asılacağı, fiziksel farklarının erkeği ‘doğal’ olarak daha ‘üstün’ kıldığı toplumsal sağduyuda geniş kabul gören fikirlerdir. Kapitalist, liberal ve ataerkil ifadelerin, alternatif siyasal projeler/ideolojiler içine de nüfus edebilmiş olması bu tür kanaatleri daha da güçlendirmektedir. Günümüzde yaygın olan bir toplum projesinin kurucu öğeleri olarak bu biçimler, ekonomik, siyasal ve kültürel pratikler içinde yaygınlık ve meşruiyet kazandıkça zaten şeffaflaşmakta, kendilerini görünmez kılmaktadırlar. Bu da sorgulanmadan kabul edilmeleri ve norm haline gelmelerine bizzat katkıda bulunmaktadır. Bugün dayatılan hakim üretim tarzı, yaşam biçimi ve toplum modeli, olabilecek en ideal durum olarak kabul edilmiyor olsa da, tam da içinde yaşadığımız bu olduğu için, mevcut haliyle benimsenmekte, salt ‘her yerde’ olduğu için adeta ‘aklın yolu’ gibi görülmektedir. Konunun ataerki boyutuna baktığımızda, hakimiyet ve meşruiyet kurarak normu belirleyenin erkeklik (ve ona atfedilen değerler) olduğunu, gerek erkekler gerekse kadınların bunu içselleştirdiğini, bunun da öncelikli olarak neredeyse bütün kadınların hemen her tür bilginin üretiminden sistematik olarak dışlanması ve kadınlığın ikincil ve daha değersiz kılınması yoluyla gerçekleştiğini görmekteyiz. 


John Stuart Mill’de Kadının Toplumsal Konumu



Eski Ahit’te, Tanrı’nın, Adem’in kaburga kemiğinden kadını yarattığı söylenir. Bundan dolayı Adem ya da erkekler annesinden ve babasından daha çok eşlerine bağlanacağı da ifade edilir. Kadın nasıl var olmuştur? Erkeklerden farkı nedir? İlk sorunun yanıtı, insanların nasıl var olduğunun cevabını bilmeyi gerektirecek kadar derin ve geniş bir araştırma konusudur. İkinci soruya verilebilecek cevaplardan ilk akla gelen ise, kadınların cinsiyet bakımından erkeklerden farklı olduğudur. İşte asıl mesele bu farklılıktan kaynaklandığı düşünülmektedir. Kadının toplumdaki yeri problemi de, cinsiyet ayrımına bağlı olarak ortaya çıkan kadınların ezilmesi ve ikincileştirilmesi sorunudur. Cinsiyet ayrımına karşı mücadele veren ve bu problemin giderilmesine yönelik düşünce üreten ideolojilerin başında “feminizm” gelir. Feminizm, “kadınların erkeklere göre dezavantajlı, […] ikincil bir konumda olduğu, ezildiği [ve] sömürüldüğü noktasından hareket eder” (Çakır, 2010: 415). Feminizm ile birlikte kadınların toplumdaki durumlarının iyileştirmesine yönelik liberal ve sosyalist düşünürler de çaba göstermişlerdir. Sözgelimi, Charles Fourier ve Karl Marx gibi düşü- nürler “herhangi bir toplumda kadınların durumu o toplumundaki uygarlaşmanın ya da insanileşmenin ölçüsü olarak alınabilir” demişlerdir (Mitchell, 1998: 23). Juliet Mitchell, belirli toplumlarda üst sınıfta yer alan seç- kin kadınlar topluluğuna rastlamanın mümkün olduğunu, ancak kadınların durumunu insanlığın gelişiminin ölçüsü olarak aldığımızda, söz konusu olan böyle bir seçkin sınıf olmadığını, genel olarak toplumdaki kadınların durumunun ölçü olarak alınabileceğini belirtmiştir. Mitchell, kadın ve erkeği, insan olarak bir elmanın iki yarısı gibi düşünür. Ona göre, bunlardan birinin zarar görmesi insanlığın zarar görmesi anlamını taşır (1998: 23). Toplumu oluşturan bireyler arasında kişisel yetenek ve beceriler konusunda bazı farklılıklar vardır. Bireylerin kişisel beceri ve yeteneklerinden dolayı toplumda daha iyi denilebilecek bir konuma sahip olmalarından daha doğal bir şey olamaz. Ancak kadınların toplumdaki yeri sorunu, kişisel yetenek ve beceriler sonucunda ortaya çıkan bir sorun olarak gö- rülmemektedir. Bu sorun, daha çok doğuştan sahip olunan biyolojik durumdan dolayı cinslerden birinin ayrıcalıklı ve diğerinin ikincil duruma düşürülmesi sonucu ortaya çıkan bir sorun olarak düşünülmektedir. Mitchell, demokratik ülkelerin öncelikli hedeflerden birinin, vatandaşları ...


Ataerkil Egemen Erkeklik Değerlerinin Üretiminde Kadınların Rolü



Erkeklere ve erkekliğe dair araştırmaların gelişimi içinde, kadınların varlığını ihmal edilmektedir. Ataerkil güç ilişkilerinin sürdürülmesinde erkekler kadar kadınların da rızası vardır. Kadınlar, erkekliğin inşa sürecinde anne, kız arkadaş, cinsel partner, okul arkadaşı, eş, işyeri arkadaşı v.b. olarak merkezi öneme sahiptir. Bu nedenle ataerkil erkekliği anlamak için kadınların pratiklerine daha yakından bakarak, ataerkil erkekliğin inşasında erkeklik ve kadınlığın karşılıklı rollerinin araştırılması gerekir. Kadınlar, sadece ataerkil erkekliğin kurbanı olarak değil, ataerkil düzene gösterdikleri rıza ya da verdikleri onay ile bu inşanın önemli bir kurucusu olarak da görülmelidir. Bu araştırma, baskıcı toplumsal cinsiyet ilişkilerinin sürdürülmesine hizmet eden ataerkil hegemonik erkekliğin kuruluş ve devam ettiriliş süreçlerinde kadınların nasıl bir rol oynadıklarını, ev ve aile ekseni etrafında sorgulamayı, ve kendilerini ezen bir cinsiyet düzeninde hâkim erkeklik stratejileriyle kadınların işbirliği yapıp yapmadıkları ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırmada kullanılan veriler, yirmi kadınla derinlemesine görüşme yapılarak elde edilmiştir. Görüşme yapılan tüm katılımcılar Trabzon’da yaşamaktadır. 


Sanatsal Bir Obje Olarak Kadın Ve Bazı Toplumlarda Kadına Bakış - Nurettin Gülaçtı



SANATSAL BİR OBJE OLARAK KADIN VE BAZI TOPLUMLARDA KADINA BAKIŞ
 Yrd. Doç. Nurettin GÜLAÇTI1 
ÖZET 
Bu araştırmanın amacı, tarihin belirli dönemlerinde ruhani bir varlık olarak saygı gösterilen kadının, sanatsal bir obje olarak sanat ürünlerindeki yerini ve buna bağlı olarak kadının sanatçı kişiliğini irdeleyip, tarihsel süreç içerisinde kadına yüklenen toplumsal değerlilik ya da değersizlikleri ortaya koymaktır. Kadın, M.S. 6 yy. lar’ da Arap cahiliyesin de henüz çocuk yaşta iken utanç vericilikleri nedeniyle babaları tarafından diri diri toprağa gömülerek öldürülmüşlerdir. Ayrıca bazı kadınlar sanatçı kişilikleri ve yapmış oldukları sanat eserleriyle de gündemdeki yerlerini korumaktadırlar. Kalkolitik ve Neolitik çağlarda, özellikle de Hititler ve Frigler döneminde kadın, hem işlevsel hem de sanatsal ürünlerde doğurganlığı göz önünde bulundurularak, “Ana Tanrıca” olarak sembolize edilmiştir. Bu devirlerde kadın sembolü, seramik ürünlerde idol veya amulet olarak şekillendirilirken; Roma, Bizans ve Hellenistik dönemlerde mermerden heykel figürü olarak ortaya konmuş; böylece kadının toplumsal açıdan önemi ve onun geçmişten günümüze devam eden sürekliliği vurgulanmıştır. Bu bir anlamda erkek benliğinin hayal dünyasında oluşturduğu eserlerinin arka planında, kadının bazen tanrı olarak ilahlaştırıldığı bazen de sanat eserlerinde estetik bir obje olarak yansıtıldığını göstermektedir. Bunun yanı sıra kadın, hemen hemen her sanatçı ve tasarımcının mitolojide var olduğu şekliyle Tanrıça Venüs (Afrodid) veya Helen; gerçek yaşamda ise toplumsal bir varlık olarak karşılığını güzellik abidesi bir değer olarak bulan bir fenomen şeklinde ya resmedilmiş veya kabartmalara plastik etki veren bir imaj olarak yerleştirilmiştir. Ancak tarihi süreç içerisinde kadın, bazen haksız muamelelere maruz kalmış ve hatta şeytani ruhları içerisinde barındıran bir varlık olarak da görülmüştür. Fakat ister tanrısal bir varlık isterse şeytani bir varlık olarak görülmüş olmasına rağmen kadın, geçmişten günümüze bir sanat nesnesinin parçası olarak sanatçılara her zaman ilham kaynağı olmuştur. Değişen toplum yapısına paralel olarak kadın, bir sanat nesnesi veya sanat eserinin plastik elemanı iken, şimdilerde kendisi sanat eseri veya nesnesini ortaya koyan sanatçı konumundadır. Bu olgu toplumun kadına bakış açısının değiştiğinin ve kadının kendisini evrende konumlandırdığının bir göstergesidir. Günümüzde insan haklarındaki değişim ve yeni yasal düzenlemeler çerçevesinde oluşturulan kanunların kadınlara getirdiği korumacı haklara karşın kadının maruz kaldığı aile içi şiddetin devam ettiği de görsel ve yazınsal medyalarda okunup 


Erkek Eğemen Cinsiyetci Söylemin Türkiyedeki Kadın Haklarına Yansımaları - Çağatay Şahin



GİRİŞ 

2. Dünya Savaşı’ nın ardından ‘insan hakları’na yönelik birçok düzenleme yapılmış, kadının hayatın her alanında yer alabilmesi için birçok hukuki düzenleme getirilmiş ise de görülmektedir ki verilen haklar ile amaçlanan sonuçlar elde edilememiş- tir. Kadın, haklarını kullanırken toplumun ahlaki- dini- kültürel değerleri tarafından açık baskıya uğramakta ve ona haklarını kullanabileceği bir alan yaratılamamaktadır. Bu da söylem ile eylem arasındaki temel farklılaşmanın önünü açmaktadır, kadın toplumsal hayattaki bu eril tahakkümü kırmakta başarılı olamamaktadır. Kadın doğumundan itibaren kendisine verilen cinsiyet rollerine inandırılmakta ve buna uygun bir yaşam biçimini benimsemektedir. Aile içinde daha doğar doğ- maz kulağına görevleri fısıldanan kadın, ardından dini değerlerde kendi yerini görmekte, okuldaki devlet planlamalı eğitim ile de bu cinsiyet rolü pekişmektedir. Ailedin – ahlak- eğitim süreçleri ise temelde bir noktadan, dil kavramı üzerinden yürü- tülmektedir. Buna bağlı olarak dil kavramının hukukla olan ilişkisi de açıktır. Bu anlamda bir köşe noktası görevi gören dil sayesinde toplumsal ahlakın ve kültürün dili hukuka sirayet eder. Bu nüfuz başta yasakoyucu olmak üzere hukuki kararlara, yorumlara ve kanunlara kısaca hukukun her yanına yansımaktadır. Bu anlamda kadın hakları, insan hakları kavramsallaştırmasının alt veya ayrı bir alanını oluşturan bir alan değildir. Kadın hakları doğrudan insan haklarının içindedir ve ondan ayrılmaz bir nitelik taşımaktadır; ancak öte yandan sırf kadın olmaları sebebiyle her gün ve her dakika sayısız kadın insan hakları ihlallerine maruz kalmaktadır. Çıkış noktası bu görüldüğünde de kadın hakları ayrı bir inceleme konusu olmayı gerektirmektedir. Bu çalışma Türk toplumundaki erkek egemen cinsiyetçiliğin1 kadının hukuk alanındaki kazanımlarına etkileri üzerinedir. Çalışmanın amacı ‘insan hakları ve kadın’ üzerine çok geniş bir kavramı özel alanda inceleyerek daha net bulgular elde


KİTABI İNDİR

Osmanlıdan Cumhuriyete Kadın Kimliğinin Biçimlendirilmesi


Özet
 Türk Devrimi süreci, öncelikle Osmanlı Devleti’nden kalan kurumları ve o yapı ile özdeşleşen algıları ulusallık bağlamında “yeniden biçimlendirmeye” çalışıyordu. Diğer taraftan da kendisi, bu geleneksel algılayışlara göre biçimlenmek durumunda kalıyordu. Bunun yanında doğal olarak bir iktidar ve egemenlik anlayışına sahip olması dolayısıyla; “Vatandaş / Ulusun Bireyi” olarak tanımladığı toplumu, bu yeni “Egemenlik” anlayış çerçevesinde biçimlendirmeye çalışmıştır. Böylece daha öncesinde Osmanlı Devleti’nin “Müslüman-Aile Kadını” algısının yerine “Cumhuriyetçi Asri Kadın” algısının yerleştirilmesine çabalanmıştır. Bu makale de, kadınlığın Türkiye’de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e giden süreçte, mevcut “Egemenlik” anlayışı tarafından nasıl bir biçimlendirilme yaşadığını ortaya koymayı amaçlamaktadır.



Benerci Kendini Niçin Öldürdü - Nazım Hikmet




Artık votka kadehlerinde ıslanmıyacak sarı sarkık bıyıkları pameşçiklerin. Kara toprağın üstünde bir avuç kan gibi yanmıyacak, bakır sakalları açlıktan ölen mujiklerin. Artık . kararınıyacaktır karlı sokaklar kara bir rüzgar gibi geçen ' Çarın kazaklarından. Sarkmıyacaktır işçi kadınların kanlı saçları : kara kalpaklı kazakların mızraklarından . . Yandı kanatları iki başlı kara kartalın, düştü yere, öldü. Buzlu Baltık denizinin kıyısında bir pencere örtüldü. Açıldı bir pencere ..... Bin dokuz yüz on yedi ikinciteşrin yedi ... 


KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ





835 Satır - Nazım Hikmet



GÜNEŞi İÇENLERİN TÜRKÜSÜ 
Bu bir türkü:- toprak çanaklarda güneşi içen/erin türküsü! Bu bir örgü:- alev bir saç örgüsü! kıvranıyor; kanlı, kızıl bir meş'ale gibi yanıyor esmer alınlarında bakır ayakları çıplak kahramanlarıni Ben de gördüm o kahraman/arı, ben de sardım o örgüyü, ben de onlarla güneşe giden köprüden geçtim! Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. Ben de söyledim o türküyü! Yüreğimiz topraktan aldı hızını; altın yeleli aslanların ağzını Sıçradık; yırtarak gerindi k! şimşekli rüzgara bindik!. Kayalardan kayalarla kopan kartaHar çırpıyar ışıkta yaldızlanan kanatlarını. 


KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Çanakkale - Türkiye Barolar Birliği



Sunuş
Bir yanda Çanakkale’yi geçip Osmanlı Devletinin başkenti İstanbul’u işgal etmeyi planlayan dünyanın en güçlü devletlerinin donanması, öte yanda Balkan savaşlarında onuru zedelenmiş bir halkın direnişi… Çanakkale, yalnızca ulusal bağımsızlık direnişi ruhunun kazanıldığı yer değil, aynı zamanda dünyanın tarihini, ulusların kaderini değiştiren bir zaferin kazanıldığı yerdir. Henüz bıyıkları terlememiş yüzbinlerce gencin, öğretmenin, öğrencinin, aydınlarımızın canlarına malolan Çanakkale Savaşlarının ibret verici tarihini bütün yurttaşlarımızın ama özellikle de gençlerimizin bilmesi ve anlaması gerekir. Böyle olması gerekirken, Çanakkale Savaşı gerçeklerine karşı yıllar öncesinde başlatılan “dedikodu tarihi” kampanyası bütün hızıyla sürmektedir. Evet, Çanakkale Savaşı olağanüstülüklerle doludur. En çok da Balkan savaşlarından yenik çıkmış bir halkın onurunu kurtamak için verdiği olağanüstü direniştir. Yürütülen kampanya ise bu savaş- la halkın vicdanında bir kurtarıcı kahraman olarak yer eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla, göğüs göğüse çarpışarak canını veren, yaralanan Mehmetçik’in sergilediği büyük özveriyi küçültmeye çalışmakta veya buna hizmet etmektedir. Son Çanakkale ziyaretimde bu uydurulmuş tarihin yurttaşları- mızın vicdanında ne kadar büyük bir yara açtığına tanık oldum. 



Çanakkale Savaşı Bibliyografyası - Ankara Üniversitesi



Çanakkale Savaşı Bibliyografyası Doç. Dr. Oğuz AYTEPE* 18 Mart 1915-9 Ocak 1916 tarihleri arasında cereyan eden Çanakkale Savaşı, Türk askerinin inanç, azim, cesaret ve vatan sevgisinin ölümsüz bir destanıdır. Çanakkale Türk'ün gerektiğinde vatanı uğruna severek ölüme koşmasının ve Türk kahramanlığının anıtlaşmış örneğidir. Çanakkale'de Türk askerinin, onu iyi sevk ve idare edebilen komutanlarla neler başarılabileceğini ortaya koyan Mustafa Kemal Atatürk bir yıldız gibi parlayarak tarih sahnesine çıkmıştır. Çanakkale Savaşları sonunda zamanın en modern silahları ile donatılmış birleşik filo ve kara birlikleri, Türk askeri karşısında ağır bir yenilgiye uğramış, Gelibolu yarımadasından geri çekilmek zorunda kalmıştır. Çanakkale Savaşı; deniz, kara ve küçük hava harekâtı ile bir bütün teşkil etmektedir. Deniz ve kara savaşları birbirinden önemli, değerli sonuçlar doğuracak, kahramanlıkları sergileyecek niteliktedir. "Şark meselesinin" bir evresini oluşturan Çanakkale Savaşı Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertmek, topraklarını paylaşmak amacını taşıyordu. Çanakkale Savaşı'nın doğurduğu olumlu sonuçlar, onun önemini gözler önüne sermektedir. Zafer kazanılmasaydı, bugün Türk Devleti muhtemel olarak var olamazdı. 20. yüzyıl başında arka arkaya gelen 1911 Trablusgarp ve 1912 Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti, Balkanlar'da, Doğu Trakya haricinde tüm topraklarını kaybetmiş, partiler arası mücadeleler nedeniyle idaresi neredeyse felç olmuş durumdaydı. Osmanlı Devleti İtilaf Devletlerinin kendisine karşı izlediği politikalar, son savaşlarda kaybedilen Osmanlı topraklarının geri alınması, Almanya'nın savaştan galip çıkacağı düşüncesi ile Almanya'ya yakınlaşmaya başladı. 2 Ağustos 1914'te imzalanan gizli bir antlaşma ile İttifak Devletleri saflarına katılan Osmanlı Devleti, güvenliği açısından seferberlik ve silahlı tarafsızlığını ilan etti. Amiral Souchon komutasındaki Türk donanmasının Karadeniz'deki Rus limanlarını bombardıman etmesi üzerine bu olayı savaş nedeni sayan Ruslar Kafkasya'dan Türk sınırını geçerek savaşı başlattılar. Osmanlı Devleti de Rusya ve İngiltere'ye resmen savaş ilan etti. Savaşın kısa sürede bitirilebilmesi, Rusya'nın Almanlara karşı savaşmasıyla mümkündü. Ancak müttefiklerinin yardımı olmaksızın Rusya * Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi. 



KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Kaynakçalı Atatürk Günlügü - Utkan Kocatürk




ÖNCE BĐR AÇIKLAMA ATATÜRK, ATATÜRKÇÜLÜK ve ÇAĞDAŞ TÜRKĐYE üzerine yoğun araştırmalar yapan ve birbirinden değerli çok sayıda yapıtları bulunan Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK'ün, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün doğumundan, bedenen aramızdan ayrılışına kadar "KAYNAKÇALI ATATÜRK GÜNLÜĞÜ" adıyla hazırlamış olduğu - 591 sayfalık - bu başvuru yapıtını, internet sitemizde yayınlamak ve böylece de - dünyanın neresinde bir Türk varsa, orada okunmasını sağlamak üzere - hazırladım. Böyle önemli bir hizmette bulunmayı, Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı olarak, tarihî bir görev saydım. Bu görevi yerine getirebilmek için, 21 Mart 2009'da bu olağanüstü önemli yapıtın sahibi Sayın Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK'e telefon 2 yoluyla ulaşarak, kendisinden, bu yapıtın federasyonumuzun www.ataturk.de adlı internet sitesinde yayınlamak üzere izin aldım. Laik, demokratik, üniter Türkiye Cumhuriyeti konusunda ve MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün önderliğinde gerçekleştirilen Türk Devrimi'ne ve ATATÜRK ilkelerine sahip çıkma konusunda duyarlı olan, O'nun "Ne mutlu Türküm diyene" özlü sözünü, özgüvenle ve kıvançla haykırabilen tüm yurttaşlarımıza ve de Sayın Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK'e Kemalizm'in dinamizmine uygun saygıyla... 21 Mart 2009 
Dursun ATILGAN Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı.  


KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ


Taktik Meselesinin Çözümü Ve Emirlerin Yazılması




Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki en önemli cephelerinden birisi Çanakkale Cephesi’dir. Bu cephedeki muharebelerin tarihte ayrı bir yeri ve önemi vardır. Çanakkale Muharebeleri’nde dünyanın dört bir tarafından gelen düşmana, Çanakkale’nin geçilmez olduğu gösterilmiştir. Kazanılan bu başarı sonucunda Çarlık Rusyası, müttefiklerinden gerekli yardımı alamadığından, yıkılarak savaş dışı kalmıştır. Çanakkale Muharebeleri’nin en büyük komutanı Mustafa Kemal’dir. Anafartalar Muharebesi’nde, emrindeki tümenle, düşman kolordusu karşısında savaşmış ve büyük başarılar elde ederek muharebenin seyrini değiştirmiştir. Bu başarıya yüksek sevk ve idare gücünün yanında kuvvetleri yerinde, zamanında ve en iyi şekilde kullanarak ulaşmıştır. Durum ve araziyi çok iyi kavrayan ATATÜRK, Kocaçimen Tepesi’nin ve Conkbayırı kesiminin önemini anlamış ve düşmanın tehlikeli olabilecek hareket tarzlarını önceden saptamıştır. Arıburnu Muharebeleri’nde seri kararlar vermiş ve bunları uygulamıştır. ATATÜRK, askerlerin yanında, en ileri hatlarda bulunmuş ve böylece Türk askerinin moralini yükseltmiştir. ATATÜRK, Çanakkale Muharebeleri’nde edindiği tecrübeler ışığında, taktik meselesinin 



KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Sosyal Ve Beşeri Bilimler Derğisi - Nadir Kitap



Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(ĐLKE) Atatürk’ün Doğumunun 125. Yılı ve Cumhuriyetimizin 83. Yılı Özel Sayısı MUSTAFA KEMAL’ĐN ASKERLĐK HAYATINDA ÇANAKKALE SAVAŞLARI’NIN YERĐ Bayram AKÇA* ÖZET Bu çalışmada II. Balkan Savaşı sonrası Edirne’nin Bulgar işgalinden kurtarılması, Mustafa Kemal’in önce Sofya’ya sonra da Sofya’dan Çanakkale Cephesi’ne atanması, Çanakkale’de deniz ve kara savaşları, kara savaşlarında Mustafa Kemal’in başarıları ve bu savaşın Mustafa Kemal açısından Milli Mücadele’ye etkileri ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşları, Çanakkale Savaşları, Çanakkale Savaşları’nın sonuçları ABSTRACT In this study after the Balkan War II. The salvation of Edirne from Bulgarian occupation, the appointment of Mustafa Kemal to Sofya and then his reappointment to Çanakkale Front from Sofya, the sea and land wars of Çanakkale, the achievement of Mustafa Kemal in land wars and the effect of this war on National Struggle from point of view Mustafa Kemal are explained. Key Words: Mustafa Kemal, Balkan Wars, World War.I, Çanakkale Wars, the results of Çanakkale Wars Giriş Osmanlı Devleti I.Balkan Savaşı’nı kaybedince Đstanbul’da Ahmet Muhtar Paşa Hükümeti düşüp yerine 29 Ekim 1912 tarihinde Kamil Paşa Hükümeti kuruldu (Akşin, 2001:65- 67). Bu arada Trablusgarp ve Bingazi’de Đtalyanlara karşı mücadele eden vatansever subaylar Balkan bozgununu duyunca anavatanı savunmak için Đstanbul’a döndüler. Ardından da 21 Kasım 1912 ‘de bu subaylardan Ali Fethi Bey Akdeniz Boğazı Kolordu Kurmay Başkanlığı’na ve Mustafa Kemal’de aynı Kolordu’nun şube müdürlüğüne atandı (Çaycı, 1993: 58; Türk Đstiklal Harbine Katılan… 1989: 2). 23 Ocak 1913 tarihinde ise Đstanbul’da Đttihat ve Terakki Partisi yanlıları Bab-ı Aliyi basıp hükümete el koydular. Ardından da Đttihatçılar Mahmut Şevket Paşa’yı Sadrazam ve Ahmet Đzzet Paşa’yı da Başkomutan Vekili yaptılar. Bu hükümetin en önemli görevi I.Balkan Savaşı’nda Bulgar işgaline uğrayan Edirne Şehri’ni kurtarmaktı (Karal, 1999:340-342). Bu amaçla Hükümet bir plan hazırladı. Mustafa Kemal’in de içinde olduğu bu plana göre Bolayır ve Şarköy’den eş zamanlı yapılacak bir hareketle Edirne Şehri kurtarılacaktı. Ancak Şarköy harekâtının zamanında yapılamaması Mustafa Kemal ve Fethi Bey’in de içinde olduğu Kolordu’nun yenilmesine neden oldu. Bu durum Mustafa Kemal Bey ve Fethi Bey’in huzursuzluğuna neden oldu.... 

KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ



Nutuk - Mustafa Kemal Atatürk



Samsuna çıktığım gün umumi vaziyet ve manzara : 


191 9 sen e si Mayısının 1 9 uncu günü Samsuna çıktım. Vazıyet ve manzaraı umumiye:
Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumide mağlûbolmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır, bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumiye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahdettin , mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği deni tedbirler araştırmakta. Dama t Feri t Paşanın riyasetindeki kabine; âciz, haysiyetsiz, cebîn, yalnız padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı. Ordunun elinden esliha ve cepanesi alınmış ve alınmakta... İtilâf Devletleri, mütareke ahkâmına riayete lü- zum görmüyorlar. Birer vesile ile, İtilâf donanmaları ve askerleri Istanbulda. Adana vilâyeti, Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap, İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konyada, İtalyan kıtaatı askeriyesi; Merzifon ve Samsunda İngiliz askerleri bulunuyor. Her



BOYUT : 62 ,9 MB 


Askeri Tarih Ve Stratejik Etüt - Genel Kurmay Basımevi




SUNUŞ Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Ba kanlı ı; askerî tarih ve Atatürkçülük konularında yapılan çalı maları askerî personel, akademik çevreler ve okuyucu ile payla mak için yayım faaliyetlerini sürdürmektedir. Genelkurmay ATASE Daire Ba kanlı ı bu faaliyetlerini, Ulu Önder ATATÜRK’ün “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa de i meyen hakikat insanlı ı a ırtacak bir mahiyet alır.” sözünü esas alarak gerçekle tirmektedir. Genelkurmay ATASE Daire Ba kanlı ı tarafından kurulu undan itibaren yayımlanan askerî tarih, Atatürkçülük ve strateji konularındaki kitap ve dergiler, bilimsel konularda ara tırma yapanlara yardımcı olmaktadır. Bu yayınların listesi zaman zaman yayın katalo u eklinde yayımlanmı tır. Yayım ube Müdürlü ü tarafından anılan katalog, 1916 - 2015 yıllarını kapsayacak ekilde ve yeni yayınlar da eklenerek güncellenmi ve elektronik ortamda yayımlanmı tır. “Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Ba kanlı ı Yayın Katalo u” adıyla hazırlanan bu katalogda eserler; konu, yazar adları, yayım yılları, güncellenen yayınlar ve süreli yayınlar olmak üzere be ana kategoride yeniden sınıflandırılmı tır. Ayrıca süreli yayınlar kısmında bu yayınlarla ilgili kısa ve açıklayıcı bilgilere de yer verilmi tir. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Ba kanlı ının uzman personeli ile sürdürdü ü yayıncılık faaliyetlerini topluca ortaya koyan bu katalo un ara tırmacılara faydalı olaca ına inanıyoruz. Necdet TUNA Tu general ATASE D. Ba kanı


KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Cumalı Ordugâhı - Genel Kurmay Basım Evi



SUNUŞ Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının her döneminde kitapla bütünleşmiştir. Bu okuma sevgisinin kendisine sağladığı bilgi birikimini zaman zaman yazmaya dönüştüren Atatürk, yaşamının farklı dönemlerinde farklı konularda kitaplar yazmıştır. Yazdıkları gerek güncelliği, gerekse yol göstericiliği açısından bugün dahi tartışmasız gerçekleri içermektedir. “O”nun günümüzden 80 - 90 yıl önce yazdığı bu kitapların günümüzde hâlâ geçerliliğini koruması, ileri görüşlülüğünün ve akılcılığının göstergelerinden biridir. Mustafa Kemal, özellikle II. Meşrutiyet'in (23 Temmuz 1908) ilanından sonra tüm dikkat ve çalışmasını askerlik üzerine yoğunlaştırmıştır. O, özellikle subayların değişen koşullara uygun olarak mesleki bilgilerini artıracak yayınların yapılmasını gerekli görüyordu. Bu amaçla mesleğinin ilk yıllarından itibaren askerlikle ilgili birikimlerini aşağıda isimleri belirtilen kitaplarda toplamıştır. a. Takımın Muharebe Talimi b. Cumalı Ordugâhı c. Tabiye Tatbikat ve Seyahati d. Bölüğün Muharebe Talimi e. Zabit ve Kumandan ile Hasbihâl III f. Tabiye Meselesinin Hâlli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih. 

KİTABI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
Copyright © 2011. PDF KİTAP ARŞİVİ - All Rights Reserved
Templates: Mais Template